Almanya

Eski Alman milletvekili Zaklin Nastic: "Almanya'da Gazze'deki soykırımın suç ortağıdır"

İstanbul’da düzenlenen “Soykırımdan Filistin Devleti’nin İnşasına” başlıklı uluslararası konferans Dünyanın çeşitli yerlerinden uzmanları bir araya getirdi.

Konferansta konuşan eski Almanya Federal Meclisi üyesi Zaklin Nastic Almanya'nın İsrail'e verdiği destekle soykırıma ortak olduğunu belirterek: "Almanya, Gazze’de 62.000’den fazla insan öldürülürken İsrail’e silah tedarik ediyor. Milyonlarca insanın acısı sessizce göz ardı ediliyor, küçümseniyor ve hatta meşru müdafaa olarak gösteriliyor" dedi.

İŞTE ESKİ ALMAN MİLLETVEKİLİ ZAKLİN NASTİC'İN KONUŞMASININ TAMAMI:

Saygıdeğer Bayanlar ve Baylar,

Ne kadar ilginç bir zamandayız ki, sadece uluslararası bir konferansta özgürce, eşit şekilde ve doğrudan mağdurların kendileriyle orada olanlar hakkında konuşabilmek için önce Almanya ve AB’yi terk etmek zorunda kalıyorum,. Ne yazık ki Almanya’da bu mümkün değil.

Almanya Auschwitz’ten sonra yemin etti: “Bir daha asla”. Bir daha asla savaş, bir daha asla faşizm, bir daha asla devlet tarafından organize edilmiş kitlesel katliam.

Bu sadece bir yemin değil, sadece tarihimizin bir parçası değil, aynı zamanda bizim tarihî ve ahlaki sorumluluğumuzdur.

İkinci Dünya Savaşı’nın suçlarına bir tepki olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ortaya çıktı. Amacı, tüm insanların onuru, özgürlüğü ve hakları için evrensel bir temel oluşturmak ve bunları savunmak, böylece bu tür suçların bir daha tekrarlanmamasını sağlamaktı.

Ve yine de tam da Almanya’da bu sözün bozulduğunu, hatta ihanete uğradığını görüyoruz.

Silah sevkiyatları ve siyasi destekle, Almanya Federal Hükümeti ve önceki hükümet, Gazze’deki soykırıma suç ortağı olmaktadır.

“Bir daha asla” denildi, bir daha asla – ama kim için?

1945’ten sonraki sorumluluğumuz açıktı: Yahudi yaşamını korumak, Holokost mağdurlarıyla dayanışma, evrensel insan hakları için mücadele.

Bugün ise bu sorumluluk kötüye kullanılmakta – kör tarafgirliğin bahanesi olarak, savaş, ölüm, yıkım ve sürgünün gerekçesi olarak.

“İsrail’e koşulsuz destek” – bu, 7 Ekim 2023’ten beri resmi paroladır.

Koşulsuz demek açıkça şu anlama geliyor:
Kaç bomba Gazze’nin üzerine düşerse düşsün, fark etmez.
Kaç masum çocuk ölürse ölsün, fark etmez.
Kaç insan açlıktan ölür ve hayatını kaybederse kaybetsin, fark etmez.

Almanya, Gazze’de 62.000’den fazla insan öldürülürken İsrail’e silah tedarik ediyor. Milyonlarca insanın acısı sessizce göz ardı ediliyor, küçümseniyor ve hatta meşru müdafaa olarak gösteriliyor.

Saygıdeğer bayanlar ve baylar,
Bu, tarihî sorumluluğun ifadesi değildir.
Bu, tarihin istismarıdır ve son derece utanç vericidir.
Auschwitz bize insanlığın evrensel olması gerektiğini öğretmeliydi.
Alman tarihi bizi, Filistinlilerin var olma hakkını İsrail’inkiyle aynı şekilde savunmaya mecbur kılıyor.

2019’dan bu yana Almanya, İsrail’e bir milyar avronun üzerinde silah teslim etti. 7 Ekim’den bu yana, silah ihracatı kısa süre içinde İsrail’e on katına çıktı.

Ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi, Almanya’nın Gazze’deki soykırımdan dolayı olası cezai sorumluluğuna dikkat çektiğinde, dönemin Ampel hükümeti sevkiyatların bir kısmını durdurdu.

İnsaniyet nedeniyle değil. Mağdurların sorumluluğunu üstlenmek için değil. Sadece kendisi hesap vermek zorunda kalma korkusuyla.

Ama kim eylemsizce seyrediyorsa, kim siyasi destek veriyorsa ve kim silah sağlıyorsa, o da suç ortağı olur.

İnsan hakları örgütleri çoktan haklı olarak apartheid, etnik temizlik ve soykırımdan söz ediyor.

Uluslararası mahkemeler zaten cezai sorumluluğu incelemektedir.

Almanya hükümeti ise tam tersini yapıyor:
Eleştirileri engelliyor, eleştirel kurum ve kişileri itibarsızlaştırıyor ve kamuoyu tartışmalarını bastırıyor.

İsrail’in savaş politikasına yönelik eleştiriler sistematik olarak damgalanıyor:
Filistinli gazeteciler işlerini kaybediyor, Nan Goldin gibi sanatçılara yasak getiriliyor.

7 Ekim’den sonraki ilk aylarda Filistin yanlısı gösteriler kısmen yasaklandı ve Filistin atkısının takılması sıkı biçimde kısıtlandı. Göstericiler, Filistin yanlısı eylemlerde polis tarafından hastanelik edilene kadar dövüldü.

Sosyal medyadaki içerikler filtreleniyor. TikTok, X ve Instagram’dan Filistin yanlısı sesler kayboluyor.

Her Filistin yanlısı ses refleks olarak antisemitik damgası yiyor – bu da ifade ve toplanma özgürlüğünün büyük ölçüde kısıtlanmasıyla birlikte geliyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler uyarıyor: Almanya’daki gazeteciler, özellikle göçmen geçmişine sahip olanlar, Ortadoğu haberleri yüzünden nefret, tehdit ve şiddet yaşıyor.

Redaksiyonlar baskı uyguluyor, konular yumuşatılıyor – birçok kişi oto-sansüre başvuruyor.

Kısa süre önce genç bir medya aktivistinin ödülü, Adolf-Grimme Dostları Derneği tarafından geri alındı.

Kötü basından korkulduğu için; ona yöneltilen suçlama ise: Antisemitizm.

Bu sadece mağdurları değil, genel olarak basın özgürlüğünü de tehlikeye atıyor.

2019’da Alman Federal Meclisi’nde alınan BDS kararından bu yana, kamu kurumları – yani şehirler, belediyeler, üniversiteler veya kültür kurumları – Filistin yanlısı veya BDS’ye yakın görülen organizasyonlara fon ve platform sağlamamaya çağrılıyor.

Siyasi olarak bu karar, Filistin hakkında özgürce konuşulamaması için muazzam bir baskı yarattı.
Almanya’daki Yahudi sesler, Netanyahu’nun ırkçı politikasını eleştirdiklerinde, “Kendinden nefret eden Yahudiler” olarak damgalanıyor.

“Tarihî sorumluluk” söylemi, hakikate karşı, bir soykırıma karşı bir silaha dönüştürülüyor.

O dönemde bir Federal Meclis üyesi olarak, hem insan hakları hem de savunma politikaları bağlamında, Filistin hakkındaki tartışmaların ne kadar çifte standartlarla şekillendiğine tanık oldum.

İsrail’in var olma hakkını teyit eden birisi, neredeyse aynı açıklıkla Filistinlilerin var olma hakkını dile getiremez ve talep edemezdi.

Gazze’nin yıllardır dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olduğunu ya da Filistinlilerin – ister Gazze’de ister Batı Şeria’da olsun – bir apartheid rejimi altında yaşadığını açıkça söylemek, tabu olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Aynı zamanda Alman hükümetleri hiçbir zaman İsrail’in genişleme politikasını, Büyük İsrail hedefini, Siyonizmi ve Filistin topraklarının giderek artan işgalini gerçekten sorgulamamıştır.

Tüm bunlar, saygıdeğer bayanlar ve baylar, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, uluslararası hukuk ve insan hakları konusunda başka ülkelere parmak sallamayı seven bir ülkede yaşanıyor.

Sol Parti’li siyasetçi ve Almanya Federal Meclisi Başkan Yardımcısı Bodo Ramelow, yakın zamanda bir röportajda kendisine Gazze’den fotoğraflar gönderildiğini söyledi – öldürülmüş çocukların fotoğrafları.

Ama bu vahşetlere karşı empati göstermek veya bağlamını ele almak yerine, o kişi İsrail’in işlediği vahşetleri yalnızca şu sözlere indirgedi: “şu Hamas saçmalığı.”

Bu, Gazze’deki gerçeğin korkunç bir şekilde daraltıldığını ve Almanya’daki sol parti yelpazesinde bile tek taraflı tutum alındığını gösteriyor.

Baerbock, Yeşiller ve silah sevkiyatları! Sessizce GAZZE’ye!
Şansölye Friedrich Merz, İsrail’in “bizim için kirli işi yaptığını” açıkladı.

Saygıdeğer bayanlar ve baylar,
bu sözler sadece bir ifade değildir – açık bir itiraftır:
Almanya hükümeti tarafsız değildir, kendisini Filistin halkına karşı bir yok etme savaşı yürüten saldırganın yanına koymaktadır.

Anayasa’nın 26. maddesi açıktır: Saldırı savaşları ve bunların desteklenmesi Almanya’da yasaktır.
Ama Almanya, Gazze’deki savaşı desteklemekte ve böylece savaşın suç ortağı olarak hukuk devleti ve insan hakları konusundaki inandırıcılığını çoktan yitirmiş bulunmaktadır.

Kendini “değerlere dayalı bir demokrasi” olarak sahneliyorlar.
Ama eğer “bir daha asla” sadece İsrailliler için geçerliyse, Filistinliler için geçerli değilse, bu değerler nelerdir?

Alman tarihi bizi evrensel insanlığı savunmaya mecbur kılar – seçici değil, fırsatçı hiç değil.

Sorumluluk ciddiye alınıyorsa, hayat korunur, savaş önlenir, insan hakları savunulur.
Bu nedenle İsrail’e tüm silah sevkiyatlarının gerçekten durdurulması gerekiyor – sadece sevkiyat izinlerinin durdurulması değil.

Filistin’in egemen bir devlet olarak tanınması – İsrail’in var olma hakkı kadar bağlayıcıdır.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin güçlendirilmesi gereklidir, bu hem İsrail’e karşı hem de olası bir Alman katılımına karşı soruşturma yürütse bile.

Saygıdeğer bayanlar ve baylar,
bugün burada sorumluluk talep etmek için bulunuyoruz – Gazze’deki insanlar için, onların acıları çok sık görünmez kılındı, hatta on yıllar boyunca öyle kaldı.

Birçok Batılı politikacı diğer devletleri otokrasi olarak damgalarken ve onlara insan hakları ihlalleri atfederken, kendilerini sözde “Batı değerleriyle” süsleyen birçok devlette Filistinli ve Filistin yanlısı seslerin sistematik baskısı sansürleniyor ve itibarsızlaştırılıyor. Bu basitçe ikiyüzlülüktür.

Batı Şeria’daki işgal sürüyor, yerleşim inşası genişletiliyor, sürgün ve Büyük İsrail hayalleri Filistinlilerin topraklarını daha da yok ediyor – ve bütün bunların hiçbiri Alman tarafından açık bir kınamaya, Federal Meclis kararlarına ya da ciddi siyasi yaptırımlara yol açmadı.

“Bir daha asla” sadece dün için geçerli değildir.
Bugün için geçerlidir.
Gazze için geçerlidir.

Bunu unutan herkes – ahlaken, siyaseten ve tarihsel olarak – suç ortağı olur.
Hiç kimse daha sonra “Biz bilmiyorduk” diyemez.

google.com, pub-7186030496543311, DIRECT, f08c47fec0942fa0