*SON UMUT VİCDAN...*
Köhneleşmiş kalp, el svaplarında barut ve kan.
Toprağa düşmüş bir vicdan, yeşerecek mi can.
Dili damağına yapışmış öksüz ve yetim Dünya.
Uçkuruna kadar nefte bulaşmış, saadeti kimya.
El kadar yeryüzüne sığamayan minik karınca.
Kim kımıldayabilir, şantaj omurilikten sarınca.
Salyalar akıyor, iki keskin diş arasında gezegen.
Tarih felsefesi apaçık, düzelir mi hiç bozuk gen.
Mantarlaşmış bir metafizik düşüncenin esirleri.
Sunaklarda mazlum ister, pespaye müfessirleri.
Ustalaşmış yalanlarda, çöl kravatlısı küçük fare.
Hakikat kazar kuyuyu, ne bilsin mazlum biçare.
Barut gün getirseydi insanlığa, şu gün huzurdu.
İnsanlığın saati ilk silah icadıyla külliyen durdu.
Sümsük, akıl çağında kör, çölde kil tablet arıyor.
Ne bitmez kinmiş, dönüp dolaşıp başa sarıyor.
Taşlar üst üste yığılmış diplerinde modern çağ.
Taşa ağladıyı kadar taş, bir de üste çıkan yağ.
Kim derdi ki, insan kalpten çok taş okşayacak.
İnsalığa dair tüm külliyatı bir cani yok sayacak.
Düşer gönüllülere elbet bir masumun busesi.
Kötülerden de çok, iyilerin çıkması gerek sesi.
Her kuyunun bir çıkışı var elbet, Yusuflar bilir.
Kalpten kalbe sesler, dörtbin fersahtan gelir.
Av.Yusuf AKIN/17.09.2025/İzmir