Bu karar, özellikle İçişleri Bakanlığı açısından bir geri adım olarak değerlendirilirken, şaşırtıcı biçimde dergiyle yakın ilişkileri olan Almanya için Alternatif (AfD) partisinden herhangi bir sevinç gösterisi gelmedi. Parti yönetimi sessiz kalmayı tercih etti.
Alışılmışın Dışında Bir Sessizlik
Genelde yargı kararlarının ardından hızla basın açıklamaları yapan ve medya kanallarını etkin kullanan AfD, bu kez şaşırtıcı bir şekilde sessizliğe büründü. Federal Meclis grubundan ilk yazılı açıklamanın gelmesi yaklaşık beş saat sürdü ve o da arka sıralarda yer alan bir milletvekilinden geldi. AfD’nin iletişimde gösterdiği bu çekingenlik, “Compact” kararı gibi politik etkisi yüksek bir gelişme göz önüne alındığında dikkat çekici.
AfD ile “Compact” Arasındaki Bağlar Biliniyor
Federal İçişleri Bakanlığı’nın aşırı sağcı faaliyetleri nedeniyle yasaklamaya çalıştığı “Compact”, uzun süredir AfD’ye yakınlığıyla biliniyor. Derginin yayın yönetmeni Jürgen Elsässer, AfD’yi açıkça “siyasi müttefik” ilan ederken, partinin önde gelen isimleri de “Compact”a sık sık röportaj veriyor. Parti eş başkanı Alice Weidel’in seçim sürecinde derginin kapağında yer alması ve “Şansölye Weidel” başlığıyla tanıtılması bu ilişkinin simgesel örneklerinden biri.
Elsässer, kararın ardından yaptığı açıklamada, “Compact’ı yasaklamak mümkün değilse, AfD’yi de yasaklamak mümkün değildir” diyerek, bu yargı kararını partinin hukuki savunusuna dayanak yapma eğilimini açıkça ortaya koydu. Buna rağmen AfD liderliğinin sessizliği, partide bir tedirginliğin hakim olduğuna işaret ediyor.
“Geri Göç” Gölgesi: Mahkeme Gerekçesi AfD'yi Zorluyor
Partinin sessiz kalmasının ardında yalnızca stratejik iletişim tercihleri değil, aynı zamanda kararda geçen içerikler de yer alıyor olabilir. Mahkemenin “Compact” kararında, “geri göç” kavramının anayasal sınırları ihlal ettiği tespiti bulunuyor. Bu kavram, Avusturyalı sağcı Martin Sellner tarafından radikal biçimde tanımlanmış ve “Kimlikçi Hareket” tarafından yayılmış durumda.
AfD’nin bu kavramla olan ilişkisi ise sır değil. Parti uzun süredir “geri göç” fikrini seçim kampanyalarında, özellikle de Weidel’in söylemlerinde öne çıkarıyor. Bu nedenle, mahkemenin bu terimi açıkça Anayasa'ya aykırı bulması, AfD için hem siyasi hem hukuki anlamda risk teşkil ediyor. Zira mahkeme, ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarını çizerek, bu hakların “özgürlüğün düşmanlarını” dahi kapsadığını belirtmiş olsa da, anayasal düzeni hedef alan içerikleri eleştirmekten geri durmadı.
Yargıya Güvensizlik Tezi Sarsıldı
Karar, AfD’nin sıklıkla dile getirdiği “Almanya’da artık ifade özgürlüğü kalmadı” söylemine de güçlü bir yanıt oluşturdu. Federal İdare Mahkemesi, ifade ve basın özgürlüğünün kapsamını en geniş haliyle koruduğunu ortaya koyarak bu iddiayı çürüttü. Ayrıca yargının siyasi etkiden bağımsız olmadığı yönündeki bir diğer AfD anlatısı da bu kararla inandırıcılığını yitirdi.
Önümüzdeki süreçte mahkemelerin AfD’nin aşırı sağcı olarak sınıflandırılmasına yönelik davalarda nasıl kararlar alacağı merak konusu. Ancak “Compact” örneği, partinin kamuoyunda bu tartışmalara nasıl yaklaştığını ve hangi konularda temkinli davrandığını ortaya koyuyor.
Zafer Görünse de Gerilim Sürüyor
Her ne kadar “Compact” için yasal bir zafer kazanılmış olsa da, AfD açısından bu kararın sevinçle karşılanmamasının ardında daha derin endişeler yatıyor. Partinin söylemleriyle birebir örtüşen bir yayının bile mahkeme kararında anayasal sınırları zorladığının belirtilmesi, benzer suçlamalarla karşı karşıya olan AfD’nin savunma pozisyonunu güçlendirmekten çok zayıflatabilir. Bu nedenle, parti liderliğinin sessizliği sadece stratejik değil, aynı zamanda savunmacı bir pozisyonun da işareti olarak yorumlanıyor.