Gizli bir rapor, bakanın görevdeyken bölgesindeki bir şirketi kayırmış olabileceğini ortaya koyuyor.
Koronavirüs pandemisinin kaotik günlerinde Almanya'nın yaptığı maske alımları şimdi siyasi bir tartışmanın merkezinde. Eski Sağlık Bakanı Jens Spahn (CDU) döneminde gerçekleşen bu alımların milyarlarca avroya mal olması ve önemli bir kısmının hiç kullanılmadan depolarda çürümeye terk edilmesi kamuoyunda ciddi rahatsızlık yaratırken, süreçle ilgili hazırlanan ancak uzun süre gizli tutulan bir raporun içeriği yeni soruları da beraberinde getiriyor.
Federal Sağlık Bakanlığı, 2020 yılında 5,9 milyar avroluk bir bütçeyle yaklaşık 5,7 milyar adet maske satın aldı. Ancak bu maskelerin büyük kısmı kullanılamaz hale gelirken, yüksek depolama maliyetleri ve nihayetinde yapılan imhalar sonucu vergi mükellefleri açısından milyarlarca avroluk bir kayıp doğdu. Durumu düzeltme sözü veren Spahn’ın halefi Sağlık Bakanı Karl Lauterbach (SPD), sürecin detaylarını ortaya çıkarmak için deneyimli bürokrat Margaretha Sudhof'u özel araştırmacı olarak görevlendirdi. Sudhof’un hazırladığı kapsamlı soruşturma raporunun Ocak 2025’e kadar Federal Meclis Bütçe Komitesi’ne sunulması gerekiyordu. Ancak tamamlanmış olmasına rağmen bu rapor hâlâ kamuya açıklanmadı.
Raporun Gölgesindeki Soru: Fiege'ye Ayrıcalık mı Tanındı?
ZDF frontal programına konuşan Sağlık Bakanı Lauterbach, Bakanlığın raporda kendisine yöneltilen iddialara yanıt verebilmesi gerektiğini savunarak raporun gizli tutulmasını savundu. Ancak, WDR, NDR ve Süddeutsche Zeitung iş birliğiyle yürütülen gazetecilik araştırmaları, söz konusu raporun içeriğine ilişkin bazı çarpıcı bilgileri kamuoyuyla paylaştı. Buna göre, Spahn'ın kendi seçim bölgesinde bulunan Münsterland merkezli lojistik şirketi Fiege’ye, Sağlık Bakanlığı’nın ve İçişleri Bakanlığı'nın itirazlarına rağmen doğrudan milyonlarca avroluk maske tedarik sözleşmesi verildi.
Sudhof’un raporuna göre, maskelerin dağıtımı sırasında Fiege ciddi zorluklar yaşadı; şirketin lojistik kapasitesi çöktü. Spahn ise, 2020 yılında kamu ihalesi yapılmadan neden Fiege'ye öncelik verildiği sorusuna doğrudan yanıt vermekten kaçındı. Ancak bir podcast programında yaptığı açıklamada, “Evet, elbette, acil bir durumda önce tanıdığım kişilere kim yardım edebilir diye sordum,” ifadelerini kullandı. Kamuoyunda bu sözler, “kayırmacılık” iddialarını daha da güçlendirdi.
İhtiyacın Çok Üzerinde Alım Yapıldı
Bakanlık, başta sadece kısa vadeli bir maske eksikliğini gidermek niyetindeydi. Federal eyaletlerle yapılan görüşmeler sonrası tahmini ihtiyaç 275 milyon adet maske olarak belirlendi. Buna rağmen Fiege şirketi, bu miktarın iki katından fazlasını satın aldı ve toplamda 859 milyon avroluk fatura kesti. Şirket, 564 milyon adet FFP2 ve cerrahi maskeyi temin ettiğini belirtti.
Alman ajanslarının ulaştığı gizli sözleşmelere göre, bu alımlarda dikkat çekici bir uygulamaya gidildi: Hükümet peşin ödeme yaptı ve ürünler hatalı ya da teslim edilmemiş olsa bile tüm mali riskleri üstlendi. Kamu alımları hukuku uzmanı Mark von Wietersheim, bu durumu "federal hükümetin hesaplarına açık çek verilmiş gibi" sözleriyle yorumladı. Fiege şirketi ise dönemin olağanüstü koşullarına dikkat çekerek, Federal Sağlık Bakanlığı'nın yönlendirmesiyle hareket ettiklerini savundu.
Denetimsiz Alımlar, Aşırı Harcamalar
Federal Sayıştay’ın iç yazışmalarına dayanan belgeler, Sağlık Bakanlığı’nın 5 Mayıs 2020 tarihi itibarıyla yeni tedariklere gerek kalmadığını ilan ettiğini gösteriyor. Buna rağmen, Haziran ve Temmuz aylarında milyonlarca maskelik yeni sözleşmeler imzalandı. Bakanlık, bu sözleşmelerin daha önce başlatılan müzakerelerin devamı olduğunu ve tazminat risklerinin önlenmesi için sonuçlandırıldığını belirtti.
Ancak açık ihale prosedürü tamamen devre dışı bırakıldı. Hükümet, planlanan 500 milyon avroluk bütçeye karşın 6,4 milyar avroluk maske tedarik anlaşması imzalamak zorunda kaldı. Bakanlık bu aşırı alımları, “yüksek yerine getirilmeme oranı”na karşı alınan bir önlem olarak açıkladı.
Siyasi Sorumluluk Tartışması Derinleşiyor
Raporun kamuoyuna açıklanmasıyla birlikte, Jens Spahn üzerindeki baskı artıyor. CDU/CSU içinde bile süreçle ilgili daha fazla şeffaflık talep eden sesler yükseliyor. Spahn ise kamuoyundaki güven kaybına rağmen iddiaları reddetmeyi sürdürüyor. Ancak hem etik hem de mali açıdan ciddi soru işaretleri doğuran bu süreç, yalnızca bir kamu alım krizinden ibaret değil; aynı zamanda siyasi sorumluluğun ve kamu yönetiminde hesap verebilirliğin sınandığı bir örnek olarak hafızalara kazınıyor.