Dört kızlarından ikisi İran’da kayboldu; aile, çocuklarına kavuşabilmek için çaresizlik içinde resmi kurumların kapısını çalıyor. Ancak uzun bekleme süreleri ve bürokratik engeller umutlarını her geçen gün biraz daha tüketiyor.
Her Akşam Aynı Hasret, Aynı Gözyaşı
Sorosh Satari, her akşam kızlarına telefonla ulaşmaya çalışıyor. Ekranda kızlarının yüzü belirir belirmez, küçük kızı ağlamaya başlıyor. Bu, artık alışılmış bir akşam rutini haline gelmiş. Baba ise, hasreti bastırmaya çalışarak, her defasında teselli veriyor:
“Ağlama canım, bugün Almanca bir cümle öğrendin mi? Bir gün Almanca konuşabileceğiz, yeter ki öğrenmeye devam et.”
Satarilerin yaşadığı dram, Almanya’ya kaçarken birbirinden kopan binlerce mülteci ailesinin yaşadığı ortak trajedinin yalnızca bir örneği. Almanya, ikincil koruma statüsü verilen mültecilere aile birleşimi hakkını büyük ölçüde askıya almış olsa da, Satariler gibi iltica hakkı tanınan aileler için bu hak hâlâ geçerli. Ancak bu hakkı hayata geçirmek, uygulamadaki engeller nedeniyle neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda.
Ayrılık Yolculuğu: Kaçakçıların Umurunda Olmayan Kader
Sorosh Satari, 2015 yılında Almanya’ya sığındı. Planı açıktı: İş bulup, ailesini güvenli bir hayata kavuşturmak. Üç yıl içinde yaşlı bakımı alanında çalışmaya başladı. 2019’da ise eşi Shamsia, dört kızıyla birlikte Almanya’ya ulaşmak üzere kaçakçılara teslim oldu.
Ancak bu kaçış yolculuğu, aile için geri dönüşü olmayan bir ayrılığa dönüştü. Kaçakçılar, aileyi farklı otobüslere bindirdi. O dönemde yedi ve dokuz yaşında olan iki kızları, İran-Türkiye sınırını geçemedi. Diğer iki çocuk anneleriyle Almanya’ya ulaştı; kaybolan çocuklar ise İran’da amcalarının yanına sığınabildi. Baba Satari’nin Almanya’daki çaresiz çabaları ise bürokrasi duvarına çarptı.
“Herkes bizi bir başka kuruma yönlendirdi. Kimse sorumluluk almak istemedi,” diyor Satari.
Bekleme Listesinde Geçen Yıllar: Bürokrasi Aileleri Parçalıyor
Satariler ancak 2023 yılında oturma izni alabildi. Bu tarihten sonra, İran’daki Alman Büyükelçiliği’nde aile birleşimi başvurusunda bulunabildiler. Ancak başvuru sürecinin başlaması için çocukların bizzat Tahran’daki büyükelçiliğe gitmesi gerekiyor. Randevu almak için bir başvuru numarası verildi, ama aylardır hiçbir gelişme yaşanmadı.
Mülteci hakları savunucusu Pro Asyl’in hukuk sözcüsü Wiebke Judith, bu durumun ne yazık ki istisna olmadığını belirtiyor:
“Altı yıldır çocuklarını görememek, onların hayatındaki gelişmeleri uzaktan izlemek zorunda kalmak, aile bağlarını paramparça ediyor. Bu bekleyiş, aileleri uzun vadede mahvediyor.”
Afganistan’da Temsilcilik Yok, İran Sınır Dışı Ediyor
Almanya Dışişleri Bakanlığı, Tahran’daki büyükelçilikte randevu almak için bekleme süresinin bir yıldan fazla olduğunu açıkladı. Ancak Satarilerin neden hâlâ randevu alamadığı konusunda herhangi bir bilgi verilmedi. Bakanlık, genel açıklamasında, “Özellikle aileleri ilgilendiren bu stresli durumun farkındayız ve bekleme sürelerini azaltmak için çalışmalar sürüyor” ifadelerini kullandı.
Talebin yüksek olmasının başlıca nedeni, Taliban’ın 2021’de iktidara gelmesinden bu yana Almanya’nın Afganistan’da herhangi bir diplomatik misyonunun bulunmaması. Bu sebeple, Almanya vizesi başvuruları yalnızca komşu ülkelerdeki büyükelçilikler aracılığıyla yapılabiliyor. İran’a sığınan Afgan mülteciler ise vizeye ulaşmak için defalarca kayıt yaptırmak zorunda kalıyor.
Bu arada, İran yönetimi sınır dışı politikalarını hızlandırdı. On binlerce Afgan mülteci gibi, Satari ailesinin kızları da Temmuz ortasında İran’dan Afganistan’a gönderildi.
Bir Annenin Fedakârlığı: Umut Uğruna Geri Dönüş
Bu dramatik gelişmenin ardından Shamsia Satari, kızlarını yalnız bırakmamak için Afganistan’a geri döndü. ZDF’nin edindiği bilgilere göre, birkaç gün önce çocuklarının yanına uçtu. Kızlar hâlâ Tahran’daki Alman Büyükelçiliği’nin bekleme listesinde.
Aile, çözüm beklemekten yoruldu ve çevrimiçi bir imza kampanyası başlattı. Son umutları, çocuklarına bir an önce randevu verilmesi. Ancak prosedürlerin hızlandırılması için somut bir adım atılıp atılmayacağı henüz belirsiz.
Pro Asyl, başvuruların dijital ortama taşınması ve şahsen bulunma şartının kaldırılması çağrısında bulunuyor. Ancak kuruluş, siyasi iradenin bu konuda istekli olup olmadığını sorguluyor.
Satari ailesi için ise zaman, umutla umutsuzluk arasında ağır aksak ilerliyor. Çocuklarının gözyaşları ise her gün bir kez daha hatırlatıyor: Bu bekleyiş sadece zaman kaybı değil, yaşanmış bir çocukluğun da kaybı.