Bakan, göç ve iltica politikasına dair çizdiği çerçevede, Almanya'nın sınır kontrollerini sıkılaştıracağını belirtirken, bu yaklaşımın hukuki dayanağı ve Avrupa Birliği normlarıyla uyumu netlik kazanmadı. Özellikle Dobrindt'in ulusal yasaları temel alarak sunduğu politikanın, AB hukukuyla çelişip çelişmediği konusunda ciddi tartışmalar sürüyor.

Federal Hükümetin Göç Politikası Tartışma Konusu Oldu

Maybrit Illner’in sunduğu televizyon programında, Başbakan Friedrich Merz’in liderliğinde kurulan yeni federal hükümetin sığınma ve sınır politikaları masaya yatırıldı. Programın sonunda sunucu, "En azından bir miktar ilerleme kaydettik" diyerek tartışmaları özetledi. Ancak tartışmalar boyunca Dobrindt’in somut bir strateji sunamaması, kamuoyunu ve uzmanları tatmin etmedi. Bakan, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Almanya sınırlarında daha fazla federal polis görevlendirileceğini ve sınırdan geri çevirme uygulamasının devreye alınacağını bildirdi.

Bu yaklaşım, aslında sürpriz değil. Başbakan Merz, seçim kampanyası boyunca Almanya’nın çevresinin güvenli AB ülkeleriyle çevrili olduğunu savunmuş ve sığınma başvurularının bu ülkelerde değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmişti.

Almanya’nın Ulusal Hukuku Ne Diyor?

Dobrindt, sıkılaştırılmış sınır politikalarının temelinin Alman İltica Yasası'na dayandığını öne sürdü. Özellikle yasanın 18. maddesi, güvenli üçüncü bir ülkeden gelen yabancıların ülkeye girişlerinin reddedilmesini öngörüyor. Ancak bu hüküm, 2015 yılında yaşanan mülteci krizinin zirvesinde dönemin İçişleri Bakanı Thomas de Maizière tarafından fiilen askıya alınmıştı. Dobrindt ise bu uygulamayı tersine çevirerek, federal polise yeniden ret talimatı verdi. Yeni talimata göre yalnızca hamile kadınlar, çocuklar veya ciddi şekilde hasta bireyler gibi özel durumlar gösteren kişiler istisna tutulacak.

Avrupa Hukuku ile Çatışan Bir Yaklaşım mı?

Alman iç hukukunun öngördüğü bazı düzenlemeler, AB hukukuyla birebir örtüşmeyebilir. Uzmanlara göre, Dobrindt’in dayanak olarak gösterdiği ulusal yasalar, AB hukukuna tabi olan iltica süreçlerinde belirleyici değildir. Bu noktada özellikle Dublin III Tüzüğü öne çıkıyor. Söz konusu düzenleme, iltica başvurularını hangi AB ülkesinin değerlendireceğini açıkça belirliyor ve başvurucunun ilk girdiği ülkeyi sorumlu kılıyor. Bu nedenle Almanya’nın sınırda başvuruları doğrudan reddetmesi yasal olarak mümkün görünmüyor. Bunun yerine, başvuruların işleme alınarak sorumlu ülkeye düzenli bir şekilde transfer edilmesi gerekiyor.

Ancak Avrupa Birliği İşleyişine İlişkin Antlaşma'nın (ABİŞ) 72. maddesi, olağanüstü durumlarda bir istisna yapılmasına olanak tanıyor. Buna göre, kamu düzeninin ciddi şekilde tehdit altında olduğu durumlarda üye devletler olağan prosedürlerin dışına çıkabiliyor. Ne var ki, Almanya’nın bu maddeye dayalı olarak “ulusal acil durum” ilan edecek bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya olup olmadığı hukuk çevrelerinde tartışmalı bir konu.

Hükümetten Karışık Sinyaller

Son günlerde federal hükümetin “ulusal acil durum” ilan edip etmediğine dair çelişkili açıklamalar yapıldı. Perşembe günü bazı medya kuruluşları, hükümetin bu yönde bir karar aldığını bildirirken, kısa süre sonra yapılan resmi açıklamalar bu bilgiyi yalanladı. CSU Grup Başkanı Alexander Hoffmann'ın "#Notlage" etiketiyle yaptığı paylaşımın da sonradan kaldırılması, kafa karışıklığını daha da artırdı.

Sol Parti, Chemnitz’te Yönünü Tartışıyor
Sol Parti, Chemnitz’te Yönünü Tartışıyor
İçeriği Görüntüle

Dobrindt, katıldığı programda iltica politikalarının 18. maddeye ve ABİŞ’in 72. maddesine dayanarak şekilleneceğini vurguladı. Ancak göç hukuku uzmanları, 72. maddenin bir "acil durumdan" değil, yalnızca "istisnai hal" durumlarından bahsettiğine dikkat çekiyor. Konstanz Üniversitesi'nden Profesör Daniel Thym, bu tür bir istisnanın uygulanabilmesi için mahkemelerin ikna edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Yargı Süreci Belirleyici Olacak

Kısa vadede federal hükümetin sınırdan ret uygulamasına başlaması mümkün olsa da, bu politikaların hukuki olarak sürdürülebilir olup olmadığı yargı kararlarına bağlı. Avrupa Adalet Divanı, geçmişte iltica alanındaki benzer acil durum savunmalarını reddetmişti. Eğer Almanya uygulamalarını AB hukukuna aykırı şekilde sürdürürse, 72. maddeyi mahkemede gerekçelendirmek zorunda kalacak.

Sonuç olarak Dobrindt’in açıklamaları, hukuki zeminden çok siyasi mesajlar içeriyor gibi görünüyor. Ancak Almanya’nın göç ve sığınma politikalarında atacağı her adımın, yalnızca ulusal değil, aynı zamanda uluslararası hukuk açısından da güçlü temellere dayanması gerektiği unutulmamalı.