Ancak bu kez, Bundestag’daki skandal, sürecin olağan doğasına tamamen aykırı bir şekilde patlak verdi. Ve bu da yaşananları daha da sarsıcı hale getiriyor.
Vatandaşlar, seçimlerde ülkeyi yönetecek bir liderlik kadrosu belirlemişti. Ancak bugün, Almanya siyasetinde karşılaştıkları tablo kaos. "Trafik ışığı" koalisyonu, artık standart prosedürler için bile parlamentoda yeterli çoğunluğu sağlayamıyor. Muhafazakâr CDU/CSU ile SPD iş birliği ise istikrar vaadi yerine gerginliğe neden oluyor.
Sorun Aday Değil, Yönetememe Krizi
Yaşanan sıkıntının merkezinde, yalnızca bir yargıç adayının reddedilmesi yok. Esas mesele, bu duruma nasıl karşılık verildiği: Ortaya çıkan krizin, kişilere veya kurumlara zarar vermeden şeffaf biçimde yönetilememesi. Uzlaşma geleneğiyle bilinen bir süreç, kamuoyunun gözü önünde çıkmaza sürüklendi.
Skandal Önlenebilirdi
Bundestag’daki bu gelişme muhalefet için bile bir zafer değil; demokrasiyi önemseyen herkes için bir uyarı niteliğinde. Çünkü bu tür kritik oylamalarda gösteriş, güç gösterileri ya da parti içi çekişmeler değil, uzlaşma ve sorumluluk beklenir. Ancak parlamentodaki liderler bunu başaramadı.
CDU/CSU parlamento grubu lideri Jens Spahn, uzlaşıyı sağlama görevini yerine getiremedi. Parti lideri Friedrich Merz’in ise bu süreci yönetememesi, kendi siyasi geleceğini de riske atıyor.
Vatandaşın Beklentisi Basit: İyi Yönetim
Alman toplumunun siyaset kurumundan temel beklentisi açık: iyi yönetim. Konu ister elektrik vergisi olsun, isterse anayasa mahkemesi gibi yüksek yargı atamaları — beklenti aynı. Ancak CDU/CSU'nun sergilediği tavır, bu beklentiyi karşılamak şöyle dursun, siyasi sorumluluğa dair şüpheleri artırdı.
Friedrich Merz kısa süre önce, “Federal Meclis bir sirk çadırı değildir,” demişti. Ancak bugün, tam da onun partisi bu sınırları zorlayan bir görüntü sundu.