Tutundum…

Kendimi bildim bileli tutundum. Sadece isimlerini değişti tutunduğum şeylerin.
Okumaya, yazmaya, anneme, oğluma, aşka, dostlarıma ve daha bir sürü şeye... Bırakmayı hiç öğrenemedim. Eğer bırakırsam kendimden bir parça bırakacaktım ve bir daha asla tam olamayacaktım.
Yarım kalmaktan, tamamlanamamaktan ve yerine bir şey koyamamaktan korktum. Sanki koymak zorundaymışım gibi! Sadece benim zihnimde yarattığım ve ilmek ilmek ördüğüm duvarlardı:
Yarım kalmak…
Eksilmek…

Bırakmayı bir an bile düşünemedim, ezberim böyleydi. Ancak çabalarsam, tutunursam, uğraşırsam bir şeyler olurdu. Peki bırakırsam ne olurdu?  Bunu denemeye hiç cesaretim olmadı ki. Bilmiyorum.

“Artık bırak” diye isyan ettiklerinde bile bırakmadım. “Yeter artık kendine acı çektiriyorsun” dediler, “hayat devam ediyor “ dediler. Ama ben cesaret edemedim. Kendimi heba etmekteki takdire şayan cesaretimi bırakmakta kullanamadım.

Olaylara, kişilere ve durumlara rağmen tutundum.

“Hadi artık bırak tutunmak değil aslolan birbirimize tutunmak” dedi biri.

Sonra…

Ağlamaktan gözümün şiştiği sabahlara uyandım. Kalbim acıdı, ruhumdan bir şeyler koptu. Bir gün dedim ki: bırak…Seninle gelmek isteyen herkes, her şey gelir. Bırak da biraz onlar çabalasın. Sen sadece izle…

Neydi aslolan tutunmak değil birbirimize tutunmak. Ben de herkes gibi hayatı akışına bırakmayı öğrendim. Zor oldu ama oğrendim. Bıraktığım her şey kalbimin en güzel köşesinde bir anı olarak kalacak.

Bugün baharın ilk günü... Açtım penceremi güneş doldu evime, gönlüme, ömrüme...


Hadi açın pencereleri;
Güneş dolsun,
Evinize…
    Gönlünüze…
           Ömrünüze…