Nurcan Erol Yazdı: İlişkiler ve Ayrılıklar Bir Güç Savaşı Mıdır?

Sevmek kolay görünür, ama gerçek bağ ve fedakârlık, yalnızca bazı kalplerin taşıyabileceği bir yüktür. Herkes aynı dilden konuşamaz. Bu yüzden ilişkilerde bizi en çok yoran şey, aslında birbirimiz değil, kontrol etme arzumuzdur.

Kim daha çok sevdi? Kim daha çok çabaladı? Kim önce aradı? Kim sustu? Kimden özür beklendi?

Farkında olmadan, iki kalbin yan yana durması gereken yerde, iki egonun karşı karşıya durduğu bir arena yaratırız.

Ve sonra sorarız: İlişkiler ve ayrılıklar gerçekten bir güç savaşı mı?

Belki de öyledir.

Çünkü kırılmamak için önce biz kırarız. Terk edilmemek için uzaklaşırız. Sevilmeme korkusuyla sevgiyi kısmaya başlarız. En çok değer verdiğimiz kişiye en zor cümleleri kurarız, çünkü "kontrolü kaybetmekten" korkarız.

Aşk Hesap Tutmaz
Bir ilişki güç savaşına dönüştüğünde, ikisi de kaybeder.

Kim kazandı, kim önde, kim geri... Bunlar aşkın dili değildir. Aşk hesap tutmaz. O; varlığıyla iyileştiren, yokluğunda zorlayan ama yine de bize daima bir şeyler öğretendir.

Fakat ayrılıklarda bir gerçek daha vardır:

Kadınlar acıyı çoğu zaman daha derinden yaşar. Bu sadece duygusal bir mesele değildir; fizyolojik bir altyapısı vardır. Kadın bedeni bağ kurduğunda oksitosin ve serotonin daha yoğun salgılanır. Bu bağ koptuğunda, beden adeta alarm verir: Uyku bozulur, iştah değişir, göğüste sıkışma hissi oluşur ve zihnin geçmişi tekrar tekrar çalması biyolojik bir döngüye dönüşür.

Üstelik toplumsal yükler de eklenir; kadın hem kendini daha çok sorgular hem de "yetmedi mi?" sorusuyla içten içe hesaplaşır. Acının yoğunluğu, sevginin ölçüsü değildir; kadın, bağı derin hissettiği için bu acıyı yaşar.

Erkekler de ayrılıktan derin etkilenirler, ancak duygularını çoğu zaman farklı yollarla dışa vururlar. Bağ kurduklarında erkek bedeni de oksitosin ve dopamin salgılar, ama toplumsal beklentiler ve erkeklik rollerinin baskısı nedeniyle bu etkileri bastırır veya kontrol etmeye çalışır.

Bu yüzden erkeklerde stres hormonları (kortizol) daha uzun süre yüksek kalır; bu da uykusuzluk, gerginlik ve sabırsızlık gibi fizyolojik belirtilere yol açar. Erkekler de kayıp ve reddedilme korkusu yaşar. Acı derindir ama genellikle sessiz ve kontrollü bir biçimde yaşanır.

Aslında kadın da erkek de acıyı kendince yaşar… Ama günün sonunda anlarız ki bizi en çok yoran ayrılık değil, birbirimize inat ederken büyüttüğümüz egolarımızdır. Güç gösterisini bıraktığımız an, kalbimiz de nefes almaya başlar. İyileşme de işte tam o noktada başlar...