Edanur GÜNAY

Hayat öyle kısa ki; sadece sevmek için ‘bir an’ var

Merhabalar Sevgili Okurlar; bu hafta her dönemin değişmeyen modası olan, hiç geçmeyen ve yürekleri sıcacık yapmaya yeten duygudan; ‘sevgi’den bahsetmek istiyorum.

Sevgi; hemen hemen hepimizin yakından bildiği, hayatında en azından bir veya birkaç kişiye duyduğu, kimilerinin çok yoğun yaşadığı kimilerininse kendine bile itiraf etmekte zorlandığı bir duygu olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlık tarihinde belki de en çok konuşulan romanlara, efsanelere ve filmlere konu olan, üstüne her bireyin farklı tanımladığı bir duygu diyebiliriz.

Yıllar geçer, mevsimler değişir belki araya kocaman bir hayat girer ama yüreklerden taşan sevgiler hiç değişmez. Kelimelerin anlam kazandığı sevgi şiirleri, değişmeyen sevgiyi anlatan en önemli yol belki de. Gözlerden taşan, kalpleri hızlandıran sevgiler insan hayatının en güzel anlarını oluşturuyor. Durum böyle olunca gönüllerden taşanlar dillerden en güzel sevgi şiirleri olarak dökülüyor. ‘Kelebekler Gibiyim’ şiirini duymuş muydunuz?

‘’Kelebekler gibiyim, gönlüm uçmak istiyor,
Ömrüm bir gün olsa da, seni sevmek istiyor.’’

Çoğumuz sevincimizi, üzüntümüzü nasıl dile getireceğimizi bilemeyiz ama sevgimiz hakkında söyleyecek çok şey bulabiliriz. Tüm bunlara rağmen, bu duyguyu ne kadar iyi tanıyoruz?

Gerçekten sevmeyi biliyor muyuz?

Seni seviyorum demenin her geçen gün önemli olduğu bu dünyada insanlar sevgisini anlatmanın çeşitli yollarını arıyor. Her ne olursa olsun tüm yaraların ilacı olan sevgiyi anlamak, anlamlandırmak ise yolun başlangıcı.

Bir sevgiyi anlamak aslında çok uzun bir yola çıkmakla eş değer. Olmaz denilenler oluyor, gelmez denilenler geliyor, gitmez denilenler gidiyor. Bazen neşe bazen keder dolu hayat yolunda gülümsenerek hatırlanan ise daima sevgi oluyor.

Özlenen, aranan, sevilen her nerdeyse bu yolculuk tam da oraya oluyor. Sevmenin engel tanımadığı ve her yere ulaştığı göz önüne alındığında ise bu eşsiz duygunun insana neler yaptırabileceği geliyor akıllara. Sahi sevginin yaptıramayacağı bir şey var mıdır insana? Sevginin kıymetini bilen, onu en derinden yaşayanların bu soruya vereceği cevabı tahmin etmesi zor değil. 

Bir insanı sevmekle başlayan bu yolculuk yolda rastlanan her şeyi sevmekle devam ediyor. Sevgi bir insanı sevmekle başlasa da bittiğinde içerisinde sayısız şey barındırıyor. Her çıkılan yolculuk aslında bir son değil yeni başlangıçları getiriyor. Sevginin evrensel gücüne inanlar bu güzel duyguyu tek bir insana ya da nesneye yüklemeye itiraz ediyor. Çünkü sevmek yalnızca tek bir şeyden ibaret değil. Sanırım haklılar. Bir çiçeği sevmek, bir ağacı sevmek, bir köpeği sevmek, bir yemeği sevmek… Bu örnekler arttıkça hayat katlanılabilir oluyor. 

Bazen hayatında aldığın en anlamlı hediye bir şiir oluyor. Şiirlere konu olan aşklar, filmlere ilham olan kavuşma anları gibi. Aslında hepsi bize ait. Ne yaşadıysak ne yaşattıysak bu sahneler bu anlar bizi bize anlatıyor. Sevmek zor iş, ciddi bir iş diyor şairler bazen. Sevmenin zor bir iş olduğu aslında yaşananlardan çıkarılan sonuçlar için söyleniyor. Sev çünkü sevmek en kolayı denir miydi yoksa? Sevmek en kolay iş belki ama insanı korkutan sevgisinin incinmesi, yıpranması, karşılık alamaması. İşte tam da bu noktada sevmek zor bir iş oluveriyor.

Sevgi şiirleri söz konusu olduğunda Nazım Hikmet  akıp giden bir pınar gibi karşımıza çıkıyor. Piraye’sine aşık, Vera’sına tutkun Nazım Hikmet… Koca bir nesil aşkı ve sevgiyi Nazım Hikmet’in dizelerinden öğreniyor. Sevginin gücü Nazım Hikmet’in kaleminden çıkan dizelerle büyüyor. 

‘’Gelsene dedi bana
  Kalsana dedi bana
  Gülsene dedi bana
  Ölsene dedi bana

Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm ‘’

sözleri açıkça gözler önüne seriyor. Yürekte yer edinen sevgilinin söylediği sözler öyle kolay kolay hafife alınmıyor. Öl dese ölünüyor, gel dese gidiliyor. Sevgi insana her şeyi yaptırabilecek kadar kuvvetli bir güç. İki kelime ile dünyaları ateşe vermenizi sağlayacak kadar kuvvetli hem de.

Her insana duyulan sevgi türü ise değişebiliyor.

Sevgiliye duyulan sevgi aşkın en saf haliyle karşımıza çıkıyor.

Tek bir insan birden dünyamız haline gelebiliyor.

Bir dosta duyulan sevgi ise bambaşka hissetmemizi sağlıyor.

Sevgi mesajları dostlara gönderilirken her zaman iyi ki varsınla bitiyor. Çünkü dosta iyi ki varsın demekten güzel bir seçenek bulunmuyor.

Birde dosttan öte kardeşe duyulan kocaman bir sevgi var ki insanı her koşulda sarıp sarmalıyor.

Kardeşe duyulan bu sevgi kimi zaman tüm aşk ve sevgi şiirlerini ne varsa ezip geçebiliyor.

Sevginin en saf halini sunan kardeşlerimiz yıllar geçse de gözümüzde hiç değişmeyecek yeriyle bize gülümsüyor.

Bugün takvimler 20 Eylülü gösterirken hayatımda bana yol gösteren canım ablam; iyi ki doğdun iyi ki benim kardeşimsin demek istiyorum. Peki anne ve babaya duyulan sevgiye sıra geldiğinde ise boğazlar düğümleniyor, gözlere mutluluk yaşları doluyor. Her koşulda bizi seven, kendilerinden önce bizi düşünen anne babalar belki de hayatta en sevdiğimiz insanlar oluyor. 

En güzel sevgi şiirleri Anne Babaya yazılıyor bazen.

Sevmenin sevilmenin her şeyden önemli olduğunu bilenlerin dünyasında kimselerin görmediği bambaşka bir renk oluyor.

Sevginin gücünü hissettiren bu renk her koşulda hayatın zorluklarını bizden alıp götürüyor. 

Sevginin gücü de aslında bu noktada kendini gösteriyor. Sevgi ne kadar güçlüyse kelimeler bir o kadar anlamlı, doğan güneş bir o kadar parlak, yenen yemek bir o kadar güzel ve alınan nefes bir o kadar ferahlatıcı oluyor. Küçük bir sevgi demeti dünyaya başka bir pencereden bakmamızı sağlıyor.

Her koşul gözünüze daha iyi geliyor bütün olmazlar sevginin gücüyle tek tek olmaya başlıyor. Sevdalar, aşklar, sevgililer… Tek tek geçiyorlar dünyadan küçük izler bırakarak. Her sevgi farklı bir iz farklı bir tat bırakıyor damaklarda. Durum böyle olunca da her sevginin aslında bambaşka bir gücü olduğunu anlıyor insan.

Herkesin payına düşen bir sevgi var bu hayatta ama iyi ama kötü.

Her sevgi insanı büyütüyor, her sevgi insana bir şeyler katıyor. İyisiyle insan daha anlamlı oluyor, renkleri daha iyi görüyor, daha çok seviyor dünyayı. Kötüsüyle ise büyüyor. Sevginin kötüsü olmaz belki. Ama bazen sevginin dolaylı yoldan getirdikleri tatsız deneyimler acı hatırlarda sunmuyor değil. Sevmek sevilmek çok ince bir mesele olsa da bazen her sevgi umduğu gibi karşılık bulamıyor.

Geçici dürtülerden ve duygunun ilkel halinden daha derin bir boyuttadır sevgi.

Ve sevgi de çok önemli bir detay vardır. Takip ettiğim yazarlardan biri olan; Çetin Çetintaş’ın da bahsettiği gibi: ‘Beklenti potansiyeli gölgeler. Beklentisizlik, olacak olana yer açmak, oradaki sevgi enerji akışına izin vermek demektir diyebilir miyiz?

Bir şeye karşı bir beklentimiz varsa. Onun en iyi halinin ortaya çıkmasına izin vermiyoruzdur belki de. Biz onu kendi beklediğimiz kalıba sokuyoruzdur. Onun en iyi halini ortaya çıkarabilmek için bir saksıdaki çiçeği düşünün etrafına bir fanus koyuyorsunuz.

Ve o çiçek o fanus kadar genişleyebiliyor. Bu fanus bizim beklentilerimiz. Bu fanusu kaldırabilsek o çiçek acaba ne kadar büyüyecek?

Belki o çiçek daha az büyüyecek belki daha çok büyüyecek. O fanus orada kaldıkça o çiçeğin açabileceği en büyük halini engellemiş oluyoruz. Ve o fanus orada dursa da durmasa da o çiçek zaten çok açmayacaksa yine çok açmayacak.

Beklentilerimizden dolayı olmayacak hiçbir şeyi olur hale getiremeyiz. Ama beklentilerimizi ortadan kaldırdığımız an olacak olan ya da olabilecek şey en iyi potansiyelinde ortaya çıkmak için bizi bekliyor olacak.’
                                       

Teşekkür ederim.