Merhabalar Sevgili Okurlar;

Bugün nasılsınız? Gerçekten nasıl olduğunuzu merak ettiğim için soruyorum. Genelde nasılsın sorusuna; ‘uğraşıyorum,yoğunum, çalışıyorum’ diye cevap veririz. Aslında soru nasıl olduğumuzdur, verilen cevap ne yaptığımız. Her gün milyonlarca insan birbirine nasıl olduğunu soruyor. Ne soran gerçekten merak ediyor ne de sorulan nasıl olduğunun farkında olarak yaşıyor. Bugünlerde ruhumuz ne çok kendini anlatmak istiyor. Kafamız öyle dolu, yüreğimiz öylesine gergin, anılarımız örselendikçe, birbirine karıştıkça sandığın diplerine doğru çekiliyor insan. Kapandı sandığımız yaralarımızı kimse görmesin, duymasın diye aslında fark etmeden ilmek ilmek işliyoruz ruhumuza, ağır aksak sandık içi fısıltıları başka kimseler duymasın diye sıkıca kitliyoruz. Üstelik bunu yapabilmek içinde önce kendi kulaklarımızı tıkamak zorunda kalarak.

******

Şimdi dur! Derin bir nefes al ve kendi içine bak. ‘Nasılım?’, diye sor kendine.

   Son dönemde yeni başlangıçlar yaptınız mı? Ben kendi hayatımda yeni bir başlangıç sürecindeyim. Değişiklikler ve bazı şeylere baştan başlamanın insana hep iyi geldiği söylenir. İnsanı sıfırlar, hayata yeni bir bakış açısı kazandırmaya yardımcı olur.Yepyeni pencereler açar. Bazen bu başlangıçlar seni konfor alanından çıkarır ve çıkarmak zorundadır da, inan konfor alanından çıkmak insan bilincinin daha etkin kullanılmasını sağlar.

****

Yaşama geri dönüp baktığımızda; sahi saysak kaç özlem, kaç yıkıntı, kaç kırgınlık, kaç sevda, kaç tebessüm ettiren zamanlar ortaya çıkar. İnsanın kendisini anlatmasından daha zor ve yararlı bir şey var mıdır? Genellikle çoğu insan, çoğunluğun izlediği yolu ya da büyüklerimizin söylediği her şeyi doğru varsayar. Peki acaba bize akıl veren bu insanlar, bizim gördüğümüz açıdan göremeyen kendi bakış açılarını, kendi endişe ve korkularını, ‘mutlak gerçeklik’ zannettikleri ancak belki de ‘kendi limitleri’ olan şeyleri bizlere aktarıyor olamazlar mı?

Kimsenin sahip olmadığı, olamayacağı bir şeye sahipsin. “Kendine!’’

    Senin sesin, senin aklın, senin hikayen, senin bakış açın. Aslında zannettiğimizden çok daha değerliyiz.  Öyleyse fark edelim,yaşayalım, özgürce deneyimleyelim. Yalnızca senin yaşayabileceğin, senin sahip olabileceğin o hayatı yaşamalısın. Sana özgü, seni anlatan o hayatı... Yaşayacağın bir dünyayı hayal etmekten öte yaşayabileceğin bir dünyayı inşa etmelisin.

*****

Hayatta her zaman iyi ve kötü şeyler aynı zamanda başımıza gelebilir. Bizi bekleyen potansiyelimize ulaşacağımız tüm başarılar ve güzel deneyimler hala etrafımızda. Yaşamda hiçbir olay bize inat veya bize karşı gerçekleşmiyor. Yaşamdaki her şey oluyor ve biz onunla ne yapacağımızı, neye dönüşeceğimizi seçiyoruz. Olmuş olanı değiştiremeyiz. Fakat şu anki tercihlerimizle ne olacağına yön verebiliriz. Yaşamda hayatla kavga etmeyi, çoğu zaman güçlü olmak zannediyoruz. Oysa hayatın sunduklarına yer açabilecek, onları kaldıracak gücümüz olmadığında asıl hayatla kavgamız o zaman başlıyor. Örneğin, bir arabanın içine binip istediğin yere gitmek varken, kullanabileceğin o arabayı sırtlanmaya benziyor bu. Bir şeyin hizmetinden tam anlamıyla yararlanabilmek için varlığımızı tüm boyutlarıyla öğrenmekten geçiyor.

İnsan ruhu amaç veya anlam için mücadele eder. Ve zamanını cevabı bekleyerek geçirir.Kim olduğu, ne olduğu ya da yapabileceklerinin ne olabileceğini, yeteneklerini fark etmeden, sadece bekler bir şeylerin düzelebileceği umuduyla.. Aksine cevabın kendisi olabileceğini fark eden,  kendini keşfeden insanlar doğru soruyu doğru zamanda sorabilenlerdir. Şu iki soruyu kendimize hep soralım: “Ne yapacağım ve nasıl yapacağım?” Bu soruları soramadıkça, ilahi düzenin verdiği mesajı alamadıkça, fark edemedikçe başına ne geldiğinin ve neden geldiğinin kısır döngüsünü yaşar durursun. ‘Bu neden benim başıma sürekli geliyor?’ diyorsan, bir Şaman öğretisi şöyle der: "Ders, sen öğrenene kadar devam eder."

****

Biliyorum yaşam kolay görünen ama zor deneyimlenen bir süreç. Bizler direndikçe, güçlü olmaya çalıştıkça, bazen de bencilce davrandıkça daha da zorlaşan bir süreç oluyor. Akıntıya karşı kürek çekmek gibi. Sadece teslim olsak ve olan her şeyin tam ve mükemmel olduğuna inansak nasıl olurdu? Bu bize nasıl hissettirirdi? Hadi gelin bir de böyle düşünelim. Öyleyse tüm deneyimlerimiz şifa olsun.